Blog Listem

29 Ağustos 2010 Pazar

Olmuyorsa Zorlamayacaksın !

'Olsun istersin…
Hatta olsun diye yapılması gerekenden daha da fazla üstelersin.



Aşktır ; değer verirsin, ödün verirsin, sevgiden de öte saygı gösterirsin, olmayacak kaç şey varsa bir

araya bile getirirsin…
Bakarsın, ne anlattığını anlayabilmiş (?) ne de çözüm için bir şeyler yapma gayretinde.



İştir ; sabahlarsın, “olsun” diye ailenden çaldığın zamanı oraya verirsin…





Dosttur ; hayatta kimseyi dinlemediğin kadar dinler, kendine ayırmadığın onca şeyi “Ona” ayırmaya çalışırsın…





Sonra olayın içinden kendini çıkartır şöyle karşıdan yaptıklarına bir bakarsın… Bakarsın ki her şey başladığın gibi!




Olmuyorsa, olmuyordur!





Gönlün rahat mı?

Elinden geleni yaptın mı?
Cidden olmuyorsa zorlamayacaksın…' ' Can Yücel '




Ne güzel anlatmış 'Can yücel' tüm hayatımız boyunca hep birileri için birşeyler yaparız,çabalarız,bazen onlar adına üzülürüz,kendimizi paralarız yeterki karşımızda ki mutlu olsun diye..Ama zamanla anlarız ki boşunadır,değer bilmezsin..Birgünde unutulup gidersin..
Gerçekten değer görebileceğin kişi sayısı parmakla sayılabilecek kadar az şu hayatta,o yüzden her zaman kimleri daha ön planda tutacağınızdan emin olun...
emin olun ki sonrasında pişman olmayın...

'Bazen vazgeçmek gerekir - miş'

Aşk; sanki biraz risk almak gibi…

Sonunu asla bilemeyeceğin bir yolda durmadan ilerlemek gibi…

Bazılarımız korkarak, bazılarımız çok cesur, kendinden emin atar o adımları

Sözler verilir yerine getirilemeyecek…

Mutlusunuzdur, öyle de devam edeceğine inanırsınız.

Sevgi sözcükleri bakarsınız ki bir süre sonra yerini yalanlara bırakıverir.



Ben hiç aşık olmadım

Evet ama sevdim…

Belki de sevdiğimi sandım orasını bilemem ama canım yandı…

Aşkın hep ‘muhteşem’ bir şey olduğunu duyarak geçirdiğim hayatım da anladım ki ‘aşk’ karşılıklı olduğunda muhteşem olabilecekti ancak…

O yüzden asla zorlamamak gerektiğini de öğrendim…

Hani hep kaçan kovalanır hesabı…

Bazen vazgeçebilmek de gerekiyormuş.



Zamanın her şeye ilaç olacağına inanmak istiyorum artık…

Şimdi tekrar mutlu olabilmenin yollarını aramak istiyorum…

Şimdi yine eskisi gibi içten gülebilmek istiyorum…

Şimdi yine yanımda dostlarımı istiyorum…



Şimdi bir tek seni istemiyorum!

Evet artık senden vazgeçiyorum…

25 Ağustos 2010 Çarşamba

'Birini Değiştirmeye Çalışmak'

Hiç olmadığım biri gibi davranamam ben,davrananlara da anlam verememişimdir hiç…

Çok görürüz arkadaş ve yakın çevremizde…

Kız ya da erkek fark etmez bakarsınız hayatına biri girmiş,belli ki sevmiş,hoşlanmış…

Daha ilk haftadan kurallar koyulur !

Kısa giymiceksin,açık dolaşmıcaksın,evde oturucaksın,yok twitter kapanacak,facebook kapanacak,kapanmayacaksa şifrelerine el koyulacak gibi bir sürü şey uzattıkça uzar…

Böyle insanlar günümüzde bir hayli çok …

Rahatsız mıyım bu durumdan ?

Hayır, ucu bana değmediği sürece rahatsız değilim, herkesin kendi hayatı …

Ama insanları bu gibi küçük ayrıntılarla da değiştirmeye çalışma çabasına katılmıyorum,gereksiz de zaten, hatta imkansız!

Karşınızda ki insan muhtemelen bu durumdan sıkılacaktır,kaçmaya çalışacaktır bir süre sonra…

Ve sonu tabi ki de güzel bitmeyecektir…

Ve o ilişki biter bitmez o insan yine eski yaşantısına geri dönecektir…

Evet olay sadece insanın kendini kandırmasından ibaret..

Bence bu bir insana yapılabilecek en kötü şey…

Hani diyoruz ya ‘sevdiğimiz insanı gözümüzden bile sakınıyoruz’ yalan !

Aslında en büyük kötülüğü biz yapıyoruz sevdiklerimize..

Güvenmeyerek,değiştirmeye çalışarak ve onları inciterek her defasında..

Kimseyi incitmeden , severken güvenmeyi de öğrenerek geçireceğiniz bir hayat diliyorum size J


24 Ağustos 2010 Salı

Kadın Dudağında Sahte Kahkahalar

Yan masadan kahkahası geliyor dudaklarındaki kırmızı rujun yarısı gitmiş kadının. Üstelik hiç de komik değilken anlattıkları adamın.
Kadın Dudağında Sahte Kahkahalar...



O kadını düşünüyorum bütün gece boyunca. O masada kimle oturduğunu da biliyor aslında hikayenin komik olmadığını da ama serde çıkar var.

Alkolden ve sahte kahkahalardan akmış rimeli gözaltına yayılmış. Keşke kendini benim gözlerimle görebilse diye geçiriyorum içimden. Bakmayı bilen gözün görebileceği kadar yorgun ve bıkmış bir kadın o!

Bir yerlerde kırılmış olmalı bir yerde bir durakta mutlaka kanatmışlar. Öyle acıtmışlar ki kendi içine bakmaya korkar olmuş sonunda.



Düşünüyorum da; her mahvedilmiş hayatın ardında o yaşama dinamit koymuş biri var mıdır? Bir kadını yoldan çıkaran bir zamanlar kalbini parçalamış olan bir adam mıdır? Peki o adamı böylesine acımasız ve vicdansız yapan da bir başka kadın mıdır?



Birilerini yaraladığımızda birilerinin temiz ruhunu kirlettiğimizde aslında intikam mı alırız? Bizi de beyazken çamura bulayanlar yüzünden mi değişiriz?



Aşka olan inancımızı yolculuğun bir anında karşılaştığımız ve belki de her şeyimizi ortaya koyduğumuz biri mi yıkar? Hayal kırıklıklarımıza mı aptal yerine koyulduğumuza mı daha çok yanarız?

Kötüye giden yol hep daha kolaydır. İnsanız biri gelip kalbimizi keskin bıçakla yaraladığında can havliyle biz de yanlış hamleler yapabiliriz. Buraya kadarı daha anlaşılabilir ancak kabuk bağlamış yaraların intikamı derdine düştüğümüzde aslında kaybettiğimiz kendi hayatımız değil midir?

Yan masadaki kadını seyrediyorum. Sahte kahkahaların tüm restoranı kaplamasına bakıyorum. Kendini orada otururken görebilseydi acaba yanlış bir masada oturduğunu fark eder miydi? Sigarayı arka arkaya yakan kıyafetleri son derece pahalı parfümünün kokusu açık havada bile rahatlıkla duyulan bu kadın bu gece o adamın koynunda mı uyuyacak? Peki sevişmesi de kahkahaları kadar sahte mi olacak?

O kadın üzerine bir hikaye yazıyor olsaydım belki de ilk paragrafı şöyle başlardı:



Kendiyle karşılaşmaya korkan değişmiş bir kadın; bir gece yarısı karşısında sahte kahkahalar attığı bir adamın kolunda saat sabaha yaklaşırken uyuyakalır. Bütün gece yaşadıklarına dayanabilmesini sağlayan dubleler sabah uyandığında sadece baş ağrısına sebep olacaktır. Artık güneş doğmuş ve tüm kirler ışıkla beraber ortaya dökülmüştür. Kadın kalkar banyoya gider. Yüzünü yıkar yüzüne bakar baktığının kendi yüzü olduğunu sanarak ruhunu bıraktığı yerden almayı yine unutur…

21 Ağustos 2010 Cumartesi

kalbim uyursa iyileşir mi ?

Gittigin gunden beri aynı soruyu soruyorum kendime…
Bir gün sen iletine aynı şekilde bunu yazmıştın.
Ben anlam verememiştim neden her şey bu kadar güzelken böyle bir şey yazasın,emindim beni düşünerek yazılmış bir şey değildi.
Ama ben yinede kötü düşünmek istemedim ve şu yorumu yapmıştım ‘ Kalbin uyursa beni nasıl seveceksin,vazmı geçeceksin beni sevmekten’ .Sen hemen ardından arayıp ‘seni seviyorum’ dedin.
O an dünyalar benimdi..
Hiçbir şey keyfimi bozamazdı.
Nerden bilebilirdim bi kaç gün sonra o beni seven adamın o kadar değişeceğini..
Şimdi daha iyi anlıyorum..
Öyle hemen kapılmamak gerekmiş..
Aslında inanmazdım ben aşka,sevmek felan yok ya yok işte adam gibi sevebileceğin biri deyip duvarlar örmüştüm kendime,öyle de daha iyiydim ya..
Ama sonra birden sen çıktın..
Piyango gibi bişiydin.
Güzeldin,iyiydin sevebilirim işte dedim hayatımda ilk defa..
Sonra sana inandım,güvendim ..
İnanmaz olaydım…
Hiçbirşey yokken,hiçbir şey söylemeden biranda kayboldun..
Sonra ben senden vazgeçtim..
Ama bir şeyler eksik,canım yanıyo..
Şimdi soruyorum sana söyle hadi kalbim uyursa iyileşir mi ?

20 Ağustos 2010 Cuma

Bir duble daha yalnızlık alabilir miyim?

Gidişnin ardından kaç gözyaşı devirdim
saymadım.
Kaç gece güne sarktı ve kaç bardak içtim gecenin karanlığından.
-Bir duble daha yalnızlık alabilir miyim?


Yeteri kadar sürdüm yorgunu yokuşa ve
iklimleri ters yüz edip kucakladım yazın ortasında kışı.
Üşüyor ellerim.
Mor kesti dudaklarımı kan/amıyor.


Yıllar öncesinden kalma sözcüklerim haykırıyor defterlerimin arasından
silinmek üzere olan kurşun kalem izleriyle.
Silgiden yoksun sağ elim karalıyor tüm geleceğimin üzerini.
Sözcüklerin canı acıyor belli ki.


Gidişinin ardından mumlar yaktım gökyüzüne.
Kalın perdeleri çekip sayıyorum adımlarını
ve her seferinde mumların ateşinde gölgeleniyorsun.
Ne acı!
Sözcüklerim kadar sende kanı/yorsun.